Ana içeriğe atla

Cadı Avcısı - Virginia Boecker / Kitap Yorumu


"Büyüye bulaşıp da kendini alevlerin arasında veya dizlerinin üzerine çökmüş, başını bir kütüğe dayamış halde bulmayacağın bir dünya yoktu."

1500'lü yıllar İngiltere'sinde XIII. yazıtta yazan kanunlara bağlı olarak işini yapan cadı avcılarından biri de Elizabeth Grey'dir. Ailesi olmayan Elizabeth tüm hayatı boyunca cadı avcılığı yapmıştır. Ama bir gün cadılıkla suçlanır. Diğer cadılar gibi yakılmak için bekletilmek üzere hapishaneye atılır ve onu kurtarmaya gelen bir büyücüyle tüm hayatı değişir. En çok güvendiği kişilerin ortaya çıkan sırları ve doğru sandığı yalanlar üzerine Elizabeth'in çok zor tercihler yapması gerekecektir.

Cadı Avcısı'nı ikinciye okuyuşumdu bu. Çok sevdiğimden değil, aksine sevemeyip yarım bıraktığım için. Son 150 sayfasını çok sıkıldığım için okumamıştım. Ama kitabın en heyecanlı kısımları oradaymış meğer.

Her yerde Cadı Avcısı'nı görmeye başladığım için yeniden okumaya karar verdim. Okurken yine sıkıldım ve çoğu kısmı hem sıkıldığım için hem de hatırladığım için atladım. İkinci kitabı Kral Katili'ni de kimse beğenmiyor. Ama ne olursa olsun hikayenin sonunu merak ettiğim için ikinci kitabı da okuyacağım. Sağ olsun arkadaşım boşuna para verme ben de var diyerek kitabı bana ödünç verdi.

Büyücüler, hortlaklar, cadılar, periler ve bunlara karşı bir yönetimin arasında geçen savaşı anlatıyor kitap. Normalde büyüler dikkatimi çeken bir konu ama bu kitapta çok sevemedim.

Bence kesinlikle okunması gereken bir kitap değil. Merak ettiğiniz başka kitaplar varsa onlara öncelik verebilirsiniz. Yine de her kitapta olduğu gibi sevenleri de sevmeyenleri de çok.Ben maalesef ikinci gruptayım.

Her ne kadar kitabı sevmesem de güzel alıntıları var. Birkaç alıntıyla veda ediyorum. Sonraki yorumda görüşmek üzere, kitaplarla kalın.
Geçmişi geri alamazsın. Ama geleceği de göremezsin. Şimdi ne yapmak, kiminle birlikte olmak, nereye ait olmak istediğin tamamen sana bağlı. Her zaman dediğim gibi hiçbir şey kalıcı değildir.
En büyük düşmanımız dövüştüğümüz şey değil, korktuğumuz şeydir.
Bizi giydirmiş, beslemiş, barındırmış ve eğitmiş olabilirdi ama onun çocukları değildik. Askerleriydik. Vazgeçilmez, fakat yerine yenisi koyulabilecek askerler.
Korkulması gereken kişi benmişim gibi gerilediler. 
Çünkü korkulması gereken kişi bendim.

Yorumlar

  1. hımm bilemediim, cadıları perileri pek severim yaa. ama bu kitap çok da iyi değil diyon seen :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de çok severim aslında ama bu seriye bir türlü ısınamadım. Napsak bilemedim.

      Sil
  2. Ayayay sen çok sevmemişsin ama ben fazla merak ediyorum bu yüzden -ne zaman olur bilmem ama- bir gün şansımı deneyeceğim :')

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle kendin okuyarak son fikrini edin:) Aslında seveni çok fazla ama ben bir türlü sevemedim nedense:(

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kitap Mimi

  Mimleri cevaplamayı hep çok sevdim. Bu sefer de ben bir tane yapayım dedim. Daha önceden birçok kitap mimi yapılmıştır illa ki, benim yazdığım sorulardan birkaçı da onlarda vardır. Ama yeniden cevaplamış olalım. Belki cevaplarımız değişmiştir. 1) Kitaplığındaki en eski kitap Benim kitaplığımda bulunan en eski kitap Fido. Anneme ablaları hediye almışlar 1986 yılında. İlk baskısı 1984'te olmuş, zaten bu kitap da birinci baskıdan. Sayfaları geçen yıllarla iyice sararmış, kapaktan ayrılmış. Ama eski kitaplara has o yoğun kokusunu içime çekmek çok hoşuma gidiyor. 2) Kitaplığındaki en yeni kitap   Ben genelde kitaplarımı internetten sipariş ediyorum ve toplu alıyorum. O yüzden aslında en yeni kitaplarım birkaç tane. Ama ben okumak için en heyecanlı olduğumu göstermek istedim. Çok ümitliyim ve seveceğime eminim.Hazır filminin fragmanı da yayınlanmışken hemen okumak istiyorum. 3) Sana hediye gelen bir kitap Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları benim düzenli kitap okumaya başlamamı sağl

Değişimin İlk Günü

Yeni bir hafta başlangıcı, yeni alışkanlıklar kazanmaya başlamak için harika bir zaman. Benim kazanmak istediğim yeni alışkanlık erken kalkmak. Uykuyu çok seven biri olarak bu benim için çok zorlayıcı bir şey. Gece bir şeyler yapmayı çok seviyorum, sabah uykularını da aynı şekilde. Zaten gece geç yatınca uyanmam öğle saatlerini buluyor. Fakat okul dışında erken kalkmayı başardığım birkaç nadir günde çok mutlu hissettiğimi fark ettim hep. 9'da kalktığımda -ki bu benim için çok erken bir saat- 12'ye kadar çok fazla iş hallediyorum. O üç saatlik zaman dilimi sanki apayrı bir gün gibi. Öğle ezanına kadar ne yapabilirsem en verimli şeyler onlar oluyor, öğleden sonrası çorap söküğü gibi geliyor. Bugün ise sabah namazına kalktım, yaklaşık 6.20 gibi, ve sonrasında bir daha uyumadım. Namaz, ayılma ve birkaç küçük şeyden sonra 7 gibi günümü başlattım.  Derslerim 9'da başlıyor, yani iki saatim vardı. Önce bir süredir ilgilenemediğim İspanyolca'yla ilgilendim. Birkaç alıştırma yapt

Ağaç Ev Sohbetleri - 58

Merhabalaar! Bu haftanın ağaç ev sohbetleriyle geldim yine. Konusu çok hoşuma gitti, hemen  yazayım dedim. Zaten sevdiğim havalarla ilgili bir yazı yazmayı düşünüyordum, güzel denk geldi. Sevgili Andromeda bulmuş konuyu. Teşekkür edelim ona da bu güzel konu için:) "Hangi mevsimin insanısınız, neden?" Tüm mevsimler çok güzel elbet. İyi ki hepsini yaşayabilen bir ülkedeyiz. Hepsini tadabilmek çok büyük zevk. Yaz olmadan kış, kış olmadan yaz anlaşılmazdı yoksa. Soğuk havalara aşığım. Isınmak serinlemekten daha kolay geliyor bana, üşüdüğümde sırtıma bir hırka alıp sorunu çözebiliyorum ama bir sıcak bastı mı vay halime. Yazı pek sevemiyorum o yüzden. Doya doya dondurma yiyebilme kısmı var ama orası çok güzel. Bir de piknik sezonu açılıyor, pikniğe de bayılırım. İlkbahar da güzel bu arada. Çiçekler, ağaçlar, hayvanlar uyanıyor hep beraber. Yaşam yeniden yüklenmiş gibi olmuyor mu ama? Her yer yeşil yeşil, mis gibi hava, ohhh. Sonbaharı biraz daha fazla severim. Hem yeni bir okul/iş