Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Değişimin İlk Günü

Yeni bir hafta başlangıcı, yeni alışkanlıklar kazanmaya başlamak için harika bir zaman. Benim kazanmak istediğim yeni alışkanlık erken kalkmak. Uykuyu çok seven biri olarak bu benim için çok zorlayıcı bir şey. Gece bir şeyler yapmayı çok seviyorum, sabah uykularını da aynı şekilde. Zaten gece geç yatınca uyanmam öğle saatlerini buluyor. Fakat okul dışında erken kalkmayı başardığım birkaç nadir günde çok mutlu hissettiğimi fark ettim hep. 9'da kalktığımda -ki bu benim için çok erken bir saat- 12'ye kadar çok fazla iş hallediyorum. O üç saatlik zaman dilimi sanki apayrı bir gün gibi. Öğle ezanına kadar ne yapabilirsem en verimli şeyler onlar oluyor, öğleden sonrası çorap söküğü gibi geliyor. Bugün ise sabah namazına kalktım, yaklaşık 6.20 gibi, ve sonrasında bir daha uyumadım. Namaz, ayılma ve birkaç küçük şeyden sonra 7 gibi günümü başlattım.  Derslerim 9'da başlıyor, yani iki saatim vardı. Önce bir süredir ilgilenemediğim İspanyolca'yla ilgilendim. Birkaç alıştırma yapt
En son yayınlar

Ağaç Ev Sohbetleri - 58

Merhabalaar! Bu haftanın ağaç ev sohbetleriyle geldim yine. Konusu çok hoşuma gitti, hemen  yazayım dedim. Zaten sevdiğim havalarla ilgili bir yazı yazmayı düşünüyordum, güzel denk geldi. Sevgili Andromeda bulmuş konuyu. Teşekkür edelim ona da bu güzel konu için:) "Hangi mevsimin insanısınız, neden?" Tüm mevsimler çok güzel elbet. İyi ki hepsini yaşayabilen bir ülkedeyiz. Hepsini tadabilmek çok büyük zevk. Yaz olmadan kış, kış olmadan yaz anlaşılmazdı yoksa. Soğuk havalara aşığım. Isınmak serinlemekten daha kolay geliyor bana, üşüdüğümde sırtıma bir hırka alıp sorunu çözebiliyorum ama bir sıcak bastı mı vay halime. Yazı pek sevemiyorum o yüzden. Doya doya dondurma yiyebilme kısmı var ama orası çok güzel. Bir de piknik sezonu açılıyor, pikniğe de bayılırım. İlkbahar da güzel bu arada. Çiçekler, ağaçlar, hayvanlar uyanıyor hep beraber. Yaşam yeniden yüklenmiş gibi olmuyor mu ama? Her yer yeşil yeşil, mis gibi hava, ohhh. Sonbaharı biraz daha fazla severim. Hem yeni bir okul/iş

Muhalifler - Marissa Meyer / Seri Yorumu

Birkaç hafta önce bitirdiğim ve çok sevdiğim Muhalifler serisine bir de burada yorum girmek istedim. Marissa Meyer benim en sevdiğim yazarlardan, ne yazsa okurum dediğim biri. Ay Günlükleri serisi en sevdiğim seridir zaten. Bu seriden de spoiler vermemeye çalışarak bir bahsedeyim dedim. "Korkusu olmayanın cesareti de olmazmış." İlk kitapla başlayalım o zaman. Bir giriş kitabında olması gereken her şey vardı, üstelik ekstra aksiyonla beraber.  Diğer insanlar tarafından aşağılanan ve dışlanan özel güçlere sahip insanların Anarşistler denilen bir grubun önderliğinde devrim başlatmasıyla Gatlon şehrinde Anarşi Çağı yaşanmaya başladı. Anarşistlerin başı ve devrimin öncüsü Anarşinin Ası sayesinde dahiler artık özgürce yaşabiliyordu. Onları kısıtlayacak hiçbir kural yoktu. Çünkü artık hükumet ve polis güçleri de yoktu. Bu kuralsız düzende kötülükler artmaya başladı. Dahilerin kurduğu çeteler her türlü suçu işliyordu. Normal insanlar onlara karşı koyamıyordu. Buna bir son vermek gere

Kitap Mimi

  Mimleri cevaplamayı hep çok sevdim. Bu sefer de ben bir tane yapayım dedim. Daha önceden birçok kitap mimi yapılmıştır illa ki, benim yazdığım sorulardan birkaçı da onlarda vardır. Ama yeniden cevaplamış olalım. Belki cevaplarımız değişmiştir. 1) Kitaplığındaki en eski kitap Benim kitaplığımda bulunan en eski kitap Fido. Anneme ablaları hediye almışlar 1986 yılında. İlk baskısı 1984'te olmuş, zaten bu kitap da birinci baskıdan. Sayfaları geçen yıllarla iyice sararmış, kapaktan ayrılmış. Ama eski kitaplara has o yoğun kokusunu içime çekmek çok hoşuma gidiyor. 2) Kitaplığındaki en yeni kitap   Ben genelde kitaplarımı internetten sipariş ediyorum ve toplu alıyorum. O yüzden aslında en yeni kitaplarım birkaç tane. Ama ben okumak için en heyecanlı olduğumu göstermek istedim. Çok ümitliyim ve seveceğime eminim.Hazır filminin fragmanı da yayınlanmışken hemen okumak istiyorum. 3) Sana hediye gelen bir kitap Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları benim düzenli kitap okumaya başlamamı sağl

Ağaç Ev Sohbetleri-57

Ağaç ev sohbetlerini biliyorsunuzdur çoğunuz. Bir süredir buralarda olmayınca takip de edememiştim. Bugün karşıma çıktı bu haftanın konusu, sevgili Deep Tone bulmuş konuyu. Çok hoşuma gitti, hafta bitmeden hemen cevaplayayım dedim. Konumuz ise "Roman okumak mı daha keyifli, film izlemek mi?" Bu konu hakkında uzun uzun konuşabilirim. Başınızı ağrıtırsam şimdiden kusura bakmayın:) İkisi sürekli kıyaslansa da aslında birbirlerinden çok ama çok farklı şeyler.  Roman okumak hayal gücümüzü bambaşka yerlere taşıyabilen bir eylem. Bir kitap, okuyan herkesin zihninde bambaşka şekilde canlanır. Bir karakter en ince ayrıntısına kadar betimlense bile her okurun zihninde beliren kişide yine farklılıklar olur ve hiçbiri yazarın zihnindekine benzemez. Filmlerde öyle olmaz ama. Bir oyuncu bir rolü oynadığında, bir de güzel oynarsa, hemen yapışır üstüne. Oyuncunun adını bilmeyenler karakterin adıyla seslenir ona. Oynadığı karakterden bahsedilince de hemen oyuncunun yüzü gelir akla. Mesela Ro

GERİ DÖNÜYORUM (YİNE)

  Merhabalar! Ben yine uzuuun bir aradan sonra buralara geri geldim. 5 ay olmuş yaklaşık. Sürekli bırakıp geri dönmekten artık utanmaya başlasam da buranın yazma rahatlığını gerçekten özledim.  Hâlâ beni izlemeye devam eden kişiler varmış, hepinize teşekkür ediyorum. Yazı yayınlamadığım için karşınıza çıkmadığımdan beni unuttunuz mu, yoksa "bu kızın muhabbeti güzel, bir gün yine dönerse haberim olsun" diyerek mi takip etmeyi bırakmadınız bilmiyorum. Ama umarım ikinci nedenden hâlâ burada olanlarınız vardır. Tekrar teşekkürler. Yeniden başlangıç yaparken görünüşümü de yenilemek istedim ve tema değiştirdim. Tam içime sinmedi ama güzel oldu sanırım. Burada olmadığım dönemde pek heyecan verici şeyler yaşamadım açıkçası. Kitaplarım her zamanki gibi yoldaşlığımı yaptı. Uzun zamandır doğru düzgün film ve dizi izlemiyorum. Hâlâ toplu taşımalara binmediğim için çok az dışarı çıkıyorum. Okulum da online olarak açıldı zaten, benim için hiç verimli olmuyor.  Böyle yazınca çok mutsuzmuşum

SOSYAL MEDYA / 16 GÜN 16 YAZI

11. güne gelmişiz bile, ne hızlı geçti günler. Hep beraber olmak, aynı sorulara verilen birbirinden farklı cevapları okumak çok güzel gerçekten. Bugünün sorusu şöyle: Sosyal medyanın 3 iyi 3 kötü özelliği hakkında konuşalım mı bugün? Konuşalım tabii. Hepimizin hayatının bir parçası artık sosyal medya. Oranı kişiden kişiye göre değişir belki ama kesinlikle hem iyi hem kötü tarafı var. İyi taraflardan başlayalım. Öncelikle iletişim kurmak için çok pratik. İnternetin olduğu her yerde istediğiniz kişiyle konuşabilirsiniz. İkinci iyi tarafı, çok geniş bir kullanıcı kitlesine sahip olması. Haliyle bizim için arkadaş edinmek için bir sürü insan demek bu. Dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan biriyle evinizdeki koltuktan kalkmadan iletişim kurabilmek mükemmel bir şey. Üçüncü iyi tarafıysa -ki bu bence için en iyi tarafı- anonimliğinizi kendiniz ayarlayabilmeniz. Yani isterseniz sülalenize kadar paylaşırsınız, isterseniz bir takma adla kendi fotoğrafınız olmadan sosyal medyada takılırsınız.