Ana içeriğe atla

Ağaç Ev Sohbetleri-57




Ağaç ev sohbetlerini biliyorsunuzdur çoğunuz. Bir süredir buralarda olmayınca takip de edememiştim. Bugün karşıma çıktı bu haftanın konusu, sevgili Deep Tone bulmuş konuyu. Çok hoşuma gitti, hafta bitmeden hemen cevaplayayım dedim.

Konumuz ise "Roman okumak mı daha keyifli, film izlemek mi?"

Bu konu hakkında uzun uzun konuşabilirim. Başınızı ağrıtırsam şimdiden kusura bakmayın:)

İkisi sürekli kıyaslansa da aslında birbirlerinden çok ama çok farklı şeyler. 

Roman okumak hayal gücümüzü bambaşka yerlere taşıyabilen bir eylem. Bir kitap, okuyan herkesin zihninde bambaşka şekilde canlanır. Bir karakter en ince ayrıntısına kadar betimlense bile her okurun zihninde beliren kişide yine farklılıklar olur ve hiçbiri yazarın zihnindekine benzemez.

Filmlerde öyle olmaz ama. Bir oyuncu bir rolü oynadığında, bir de güzel oynarsa, hemen yapışır üstüne. Oyuncunun adını bilmeyenler karakterin adıyla seslenir ona. Oynadığı karakterden bahsedilince de hemen oyuncunun yüzü gelir akla. Mesela Robert Downey Jr. ile Tony Stark artık bütünleşti. Downey Jr.'ı başka rolde görünce garipsiyorum, aynı şekilde Iron Man zihnimde hep onun yüzüyle canlanıyor. Benedict Cumberbatch deyince aklımıza hemen Sherlock Holmes gelmesi de aynı duruma örnektir. 

Yani filmler karakterleri kişiselleştirmemiz için izin vermez bizlere. Ama güzel bir oyuncu kadrosu seçildiğinde kimse bu konudan şikayetçi olmaz, değil mi?

Bunun dışında romanlarda her bir ayrıntı bize sunulur, sunulmak zorundadır. Başkarakterimiz bir dedektifse onun fark ettiği ayrıntılardan ufak da olsa bahsedilmeli. Yoksa sonunda olaylar çözüldüğünde dedektif bu sonuca nasıl vardığını anlatırken kitapta geçmeyen ayrıntılardan bahsediyorsa okuyucu olarak pek hoşumuza gitmez bu durum. Bize de bu ayrıntılar verilseydi biz de katili bulurduk, deriz. 

Yazar, bağlantılarını açıklamasa da ayrıntılarını bize vermek zorunda. Bunları biz zihnimizde birleştirerek ya sonuca varırız ya da sonunda açıklanmasını bekleriz.

Çoğu kişi film izlemenin daha kolay olduğunu söylese de bence film izlemek de en az kitap okumak kadar zahmet isteyen bir şey. Çünkü filmlerde, kitaplardaki o küçük ayrıntıları sahneler hızlı hızlı değişirken kendimiz fark etmemiz gerekir. Bu da yüksek bir dikkat ister. Eğer, ben sadece izlemek için izliyorum, diyorsanız orası başka tabii.

Ayrıca, siz yapıyor musunuz bilmiyorum ama, ben özellikle fantastik serilere başlamadan önce başkalarının o seri için hazırladığı şarkı listelerini araştırır, bir tanesini seçerim ve okuma sürecimde o şarkılar bana eşlik eder. Kitap okurken başka hiçbir şey yapmamayı tercih eden de çok kişi var. Ama ben aynı anda en az iki iş yapmaya alıştığım için okurken ya bir şeyler yiyip içiyorum ya da şarkı dinliyorum.

Ve özellikle savaş sahneleri okurken gaza getiren bir şarkı çalıyorsa kulaklarımda, o sahnenin kalitesi ve etkileyiciliği kat kat artıyor benim için. 

Filmler bunu bize hazır yapılmış sunuyor. Uyumlu olmayan şarkı seçimleri yapılmış filmler de oluyor tabii ama genel olarak film müzikleri insanı bambaşka bir dünyaya götürüyor. 

Kısacası ikisinin de kendine özgü güzellikleri var, ikisi de çok ayrı ve çok zevkli eylemler. Karşılaştırılmalarını mantıklı bulmasam da ve ikisini de çok sevsem de benim için kitaplar her zaman bir adım öndedir. Bu yüzden roman okumayı seçiyorum.

Bu konuda yazarken çok keyif aldım, söyleyecek de çok şeyim varmış gerçekten. Sizlerin düşüncelerini de merakla bekliyorum. Görüşmek üzere.

Yorumlar

  1. ne kadar güzel anlatmışsın yaa, şarkılar, yemek, gaza getiren müzik, bak bi de şu çok doğru sahiden de, cinayet var, detektif bizim bilmediğimiz kanıtlarla buluyo, demekki kötü roman hihi :) heey, önümüzdeki haftalarda sen de konu bulsanaa sohbet içiin :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet evet öyle olunca çok kötü oluyor romanlar, insan boşuna okumuş gibi hissediyor. Tabii bulurum bir şeyler, çok sevinirim:)

      Sil
  2. Film izlemeyi çok sevdiğiniz halde son tercihinizi roman okumaktan yana kullanmanız ilgimi çekti. Film izlerken ya da roman okurken sizin aksinize ben, asla ikinci bir işle uğraşamam, yoksa bütün dikkatim dağılır. Film hakkında değerlendirmelerinize katılıyorum bu arada. Yani dikkat ihtiyacı bazen romandan fazla olabiliyor, bir sahnedeki detay birkaç saniye içinde geçip gidebiliyor ama romanda geri dönüp bakabiliyorsunuz. Bazen film de de geri dönüp izleme imkanı olabilir ama daha zor. Karakterleri ve olayları şekillendirme ve karşısındakine aktarma yönüyle hem yazar açısından hem de okur ve izleyici açısından ben romanı daha değerli buluyorum yine de. Çünkü romanın sermayesi biraz yazma kabiliyeti ve biraz hayal gücü. Film açısından bakarsak çok daha büyük maliyet gerektiriyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Film izlemeyi çok seviyorum evet ama benim için kitaplar kadar vazgeçilmez değil. Söylediklerinize katılıyorum. Kitaplar daha ucuza mal oluyor. Keşke satış fiyatları da sinema biletleriyle karşılaştırıldığında ucuz kalsa:)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kitap Mimi

  Mimleri cevaplamayı hep çok sevdim. Bu sefer de ben bir tane yapayım dedim. Daha önceden birçok kitap mimi yapılmıştır illa ki, benim yazdığım sorulardan birkaçı da onlarda vardır. Ama yeniden cevaplamış olalım. Belki cevaplarımız değişmiştir. 1) Kitaplığındaki en eski kitap Benim kitaplığımda bulunan en eski kitap Fido. Anneme ablaları hediye almışlar 1986 yılında. İlk baskısı 1984'te olmuş, zaten bu kitap da birinci baskıdan. Sayfaları geçen yıllarla iyice sararmış, kapaktan ayrılmış. Ama eski kitaplara has o yoğun kokusunu içime çekmek çok hoşuma gidiyor. 2) Kitaplığındaki en yeni kitap   Ben genelde kitaplarımı internetten sipariş ediyorum ve toplu alıyorum. O yüzden aslında en yeni kitaplarım birkaç tane. Ama ben okumak için en heyecanlı olduğumu göstermek istedim. Çok ümitliyim ve seveceğime eminim.Hazır filminin fragmanı da yayınlanmışken hemen okumak istiyorum. 3) Sana hediye gelen bir kitap Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları benim düzenli kitap okumaya başlamamı sağl

Değişimin İlk Günü

Yeni bir hafta başlangıcı, yeni alışkanlıklar kazanmaya başlamak için harika bir zaman. Benim kazanmak istediğim yeni alışkanlık erken kalkmak. Uykuyu çok seven biri olarak bu benim için çok zorlayıcı bir şey. Gece bir şeyler yapmayı çok seviyorum, sabah uykularını da aynı şekilde. Zaten gece geç yatınca uyanmam öğle saatlerini buluyor. Fakat okul dışında erken kalkmayı başardığım birkaç nadir günde çok mutlu hissettiğimi fark ettim hep. 9'da kalktığımda -ki bu benim için çok erken bir saat- 12'ye kadar çok fazla iş hallediyorum. O üç saatlik zaman dilimi sanki apayrı bir gün gibi. Öğle ezanına kadar ne yapabilirsem en verimli şeyler onlar oluyor, öğleden sonrası çorap söküğü gibi geliyor. Bugün ise sabah namazına kalktım, yaklaşık 6.20 gibi, ve sonrasında bir daha uyumadım. Namaz, ayılma ve birkaç küçük şeyden sonra 7 gibi günümü başlattım.  Derslerim 9'da başlıyor, yani iki saatim vardı. Önce bir süredir ilgilenemediğim İspanyolca'yla ilgilendim. Birkaç alıştırma yapt

Ağaç Ev Sohbetleri - 58

Merhabalaar! Bu haftanın ağaç ev sohbetleriyle geldim yine. Konusu çok hoşuma gitti, hemen  yazayım dedim. Zaten sevdiğim havalarla ilgili bir yazı yazmayı düşünüyordum, güzel denk geldi. Sevgili Andromeda bulmuş konuyu. Teşekkür edelim ona da bu güzel konu için:) "Hangi mevsimin insanısınız, neden?" Tüm mevsimler çok güzel elbet. İyi ki hepsini yaşayabilen bir ülkedeyiz. Hepsini tadabilmek çok büyük zevk. Yaz olmadan kış, kış olmadan yaz anlaşılmazdı yoksa. Soğuk havalara aşığım. Isınmak serinlemekten daha kolay geliyor bana, üşüdüğümde sırtıma bir hırka alıp sorunu çözebiliyorum ama bir sıcak bastı mı vay halime. Yazı pek sevemiyorum o yüzden. Doya doya dondurma yiyebilme kısmı var ama orası çok güzel. Bir de piknik sezonu açılıyor, pikniğe de bayılırım. İlkbahar da güzel bu arada. Çiçekler, ağaçlar, hayvanlar uyanıyor hep beraber. Yaşam yeniden yüklenmiş gibi olmuyor mu ama? Her yer yeşil yeşil, mis gibi hava, ohhh. Sonbaharı biraz daha fazla severim. Hem yeni bir okul/iş